Uçuk Tedavisi

Neden Uçuk Oluşur?
Uçuğa neden olan “herpes simpleks” denilen virüslerdir. Herpes virüsleri; HSV-1 ve HSV-2 olmak üzere 2 tiptir. HSV-1; genellikle dudakta, HSV-2 ise genital bölgede hastalık oluşturmaktadır. Her iki tip virüs de deri döküntüsüne neden olabilmektedir.
 
Uçuk virüsleri bulaşıcıdır ve temas ile geçmektedir. Kişiye bir kez bulaşan herpes simpleks virüsü belirti vermeden vücutta kalabildiği gibi, ileri dönemlerde tekrar eden enfeksiyonlarla da ortaya çıkabilmektedir.
 
HSV-2 enfeksiyonu yeni doğanda ciddi hastalığa neden olabilir. Bu nedenle uçuk virüsü olanların bebeklere yaklaşmamaları oldukça önemlidir.
 
Darbeler, enfeksiyon, adet dönemi, stres, yorgunluk, bağışıklık sisteminin zayıflaması ile uçuk virüsü tekrar aktif hale gelebilir ve hastalık tetiklenebilir.

 

Hangi Bölgelerinde Uçuk Çıkabilir?
Herpes simpleks virüsünün (HSV) neden olduğu lezyonlar (uçuk lezyonları) tipik olarak; eritemli (kızarmış)ve ödemli (şişmiş) zemin üzerinde grup halinde veziküller (içi su dolu kabarcıklar) şeklindedir.
 
Uçuk deri ve mukozada her yerde ortaya çıkabilmektedir. Ancak en çok; ağız, dudaklar, burun, kulaklar, konjonktiva (göz kapaklarının iç ve gözlerin beyaz kısmını kaplayan ince ve şeffaf bir zar), kornea (gözün bölümlerinden biri) ve genital bölgede gözlenir.

 

Kimlerde Uçuk Çıkar?
Uçuk virüsü kadın erkek yetişkin çocuk herkeste gözlenebilmektedir.
 
Hastaların çoğunda yaklaşık 6 saat önce yanma, batma, kaşıntı gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtileri kızarıklık ve şişlik zemininde su dolu kabarcıkların (vezikül) oluşumu izler.
 
Uçuk; bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde (kanser hastaları gibi) daha şiddetli ve yaygın seyredebilmektedir.

 

Uçuk Tanısı Nasıl Konulur?
Yeni oluşmuş vezikül (su dolu kabarcık) tabanından alınan ufak örnek mikroskop altında incelenerek uçuk tanısı konulması mümkündür.
 
Kanda “herpes simpleks virüsüne karşı oluşan antikorların” tespiti de yapılabilmektedir. Ancak kanda bakılan bu değerler sadece kişinin herpes simpleks virüs ile daha önce karşılaşmış olup olmadığını gösterir.

Botoks uygulamasından sonra hasta hemen günlük yaşantısına dönebilir. Kolay ve acısız bir işlemdir. Enjeksiyon yapılan bölge öncelikle anestezik kremlerle hissizleştirilir. Botoksun tam etkisi 5 – 7 gün arasında kendini gösterir. Bu süreçte yüz üst uyumamak, hamam – sauna gibi aşırı sıcak ve buhar içeren ortamlardan kaçınmak gerekir. İşlemin uygulandığı gün spor gibi vücudu aşırı yoran faaliyetlerden de uzak durmak gerekmektedir.

Botolinum toksini, Clostridium botulinum bakterisinin ve ilgili türlerin oluşturduğu nörotoksik bir proteindir. Akson uçlarından asetilkolin nörotransmiterinin salınımını önleyerek yumuşak felce yol açar. Bu bakterinin enfeksiyonu botulizm hastalığına sebep olur.

Mezoterapi vitamin, mineral, aminoasitlerin veya enzimlerin tek başlarına ya da genellikle karışım halinde derinin orta tabakasına mikroenjeksiyon ile uygulanması tekniğidir. Enjekte edilecek maddeler kişiye ve kişinin isteklerine uygun olarak seçilir.Mezoterapi yüz bölgesinde cilt sıklaştırma, lifting, anti-aging, leke tedavisi, skar tedavisi amacıyla kullanılabilir.

İdeal bir yüz görünümüne kavuşmak isteyenlerin sıklıkla başvurduğu estetik operasyonlardan biri olan bişektomi, yüz hatlarının orantılı bir hâle getirilmesi için uygulanır. Bazı durumlarda kişi, ideal kiloda olsa bile mevcut yüz yapısındaki yağ oranı nedeniyle kilolu görünebilir. Yanakların orta bölgesinde yer alan yağ dokusu bukkal yağ dokusu olarak isimlendirilir. Yüz kaslarının arasında yer alan bu yağ dokusu anatomik olarak elmacık kemiklerinin alt bölgesinde bulunur ve bebeklerde emme fonksiyonlarına katkı sağladığı düşünülmektedir. Bu yağ dokunun boyutu yüzün boyutunu etkileyen faktörlerin başında gelir. Yaşlanmayla birlikte bukkal yağ dokusu genellikle azalma eğilimindedir.

Yüz bölgesinde özellikle dudakta çoğu zaman hyalüronik asit denen dolgu maddelerini kullanıyoruz. Hyalüronik asit aslında vücudumuzda da bulunan ve su tutma özelliği gösteren yapıtaşlarıdır.   Yaş ve çevresel faktörlerin etkiksi ile bu madde cilt ve ciltaltı dokuda eksildiğinde kendini hacim kaybıyla gösteren bir takım değişikliklere neden olur.  Basitçe açıklayacak olursak dolgu enjeksiyonları ile biz bu su tutan molekülün vücudumuzdaki miktarını arttırmayı hedefliyoruz.